YAŞAM YOLU (HİKAYE)
Uzak bir kasaba da
yaşayan delikanlı yeni bir başlangıç ve yeni umutlar hayali ardından koşmaya
karar verdi. Bunun için bir an önce tüm hazırlıklarını halletmek ve
alabildiğince uzaklaşması gerekiyordu etrafında ki kuru kalabalıktan. Sonunda istediğini
yapabilecek kadar özgürleşecek ve kimseye bağlı kalmayacaktı. Yola revan olmanın
zamanı gelmişti ama içinde buruk bir heyecan bir sevinç vardı. Yeni atacağı
adımlar onu heyecanlandırıyordu ama bir taraftan da gözleri geçmişine
dalıverdi, bu taştan evde sadece onu tedirgin eden bir yaşam değil ayrıca
mutluluğunu da paylaştığı anıları vardı. Genç adam bir süre düşündükten sonra
erzak bohçasını hazırladı ve yeni yaşamına doğru ilk adımları atmaya başladı…
Yürümeye başlayalı
uzun bir vakit olmuştu biraz dinlenmek için bir kaya dibine oturdu, yürüdüğü bu
patika yol yakınlarda olan bir köyün habercisiydi. ‘’biraz soluklandıktan sonra
yürümeye devam ederim ve konaklamak için en yakın kasabada bir oda tutabilirim’’
diye geçirdi aklından genç adam. Bohçasını açtı ve erzak poşetinden sadece bir
domates çıkardı, hal bu ki bohçası yiyecek doluydu ama hedef noktası olmadığı için
ne kadar yol yürüyeceğini, kaç sabah ve kaç gece geçireceğini tahmin edemiyordu.
Evet, bir hedef noktası yoktu sadece hayalini kurduğu yaşama ulaşabilmek için
atmıştı adımlarını, bunu nasıl bir yerde nasıl bir şekilde yapacağını bilmeden.
Yürümeye devam etti genç adam, karanlık çökmeye başlamıştı ve bir an önce
kendine yatabilecek güvenli bir yer bulması gerekiyordu çünkü gecenin
karanlığında yürüdüğü yollar pek tekin olmuyordu, derken ileride ışığı yanan
bir ağaç ev gördü, hemen heyecanla koşarak vardı bu evin yanına. Etrafta
kimseler yoktu, önce seslendi ‘’kimse var mı?’’ hayır ışığı yanan bu evden ne
bir çıtırtı ne de bir cevap gelmiyordu. Gayr-ı ihtiyari bir şekilde evin
kapısını araladı, duvarlarda kara kalem ile yapılmış resimler vardı ve köşede
sade bir koltuk. Oturdu, resimleri izleye durdu. Tanıdık geliyordu bu resimler,
sanki hepsi aklının bir ucundan çıkmış ta karşısında duvara asılmıştı. Evet,
bunlar kendi hayallerine ait çizilmiş resimlerdi. Delikanlı bir tanesine takılı
kalmıştı çünkü ne olduğu belirsiz bir şekli vardı, ağır ağır kapandı göz
kapakları, saatlerce yürüdüğü için artık bedeni direnemedi ve o resme bakarak
uyumaya başladı. Sabah olup gözlerini açtığında tanıdık bir yatak odası ve tanıdık
bir duvar resmi vardı karşısında, üzerinde uykuya daldığı koltuk gitmişti. Anlık
bir refleks ile yataktan fırladı ve kapıya yaslandı önce etrafı kontrol etti,
bu oda, bu yatak, bu kilim hepsi çok tanıdıktı. Evet burası kendi eviydi,
başını salladı biraz toparlandı ve elini yüzünü yıkadıktan sonra bu olanları
anlamlandırmaya çalıştı. Dün yola çıkmıştı ve uzunca bir yürüyüşten sonra
konaklamak için bir ağaç eve girmişti, aklından bunları geçirirken başını
kaldırdı ve oturma masasında duran aynasında kendine rastladı. Yüzündeki
kırışıklıklar, Gözlerindeki sönmüş fer, ağarmış saçlar ve kirli sakal.
Gülümsedi, tebessüm ederken yüreğinde de tatlı bir sızı hissetti. Gerçek dışı
yaşadıkları tamamen bir rüyadan ibaretti, çıktığı yolculuk uyumadan önce yad ettiği geçmişiydi, girdiği
ağaç ev ve gördüğü resimler tamamen geçmişinin izleriydi.
Koca bir ah çekip
kederle sigarasını yaktı,’’ ah benim bunak aklım şimdi yapılacak oyun muydu? bu
bana yıllar sonra’’ diye sitem etti kendine. Tebessümüne acı bir damla yaş
eklendi, yaşamak isteyip de yaşayamadığı onca şey varken geçip gitmişti zaman,
yıllar yüzünü sarkıtmış yollar acılar doldurmuştu yüreğine. Fidan gibi delikanlı
iken zaman o kadar acımasızca hızlanmıştı ki koca çınara dönüştürmüştü sanki
bir yıldırım hızıyla.
Hayat böyle işte göz açıp kapatıncaya kadar tüm
acımasızlığını bedenimizde ve ruhumuzda hissettiriyordu. Yukarıda yazmış olduğum
bu kısa hikayede ‘’yarın için geç olacağını ve yapmak istediklerinizi bir an
önce hayata geçirmenizi’’ anlatmak istedim. Keyifli okumalar dilerim…
Sevgi ve Saygılarım ile…
Yorumlar
Yorum Gönder